13 Haziran 2012 Çarşamba

Sivrihisar / Eskişehir



Sivrihisar yada eski adıyla Karahisar
Bursa’dan Ankara’ya gidip gelirken hep Sivrihisar’dan geçiyoruz ; bir kere içeri girip kahvaltı edelim dediydik ve alana kadar gidip geri dönmüş çıkışa yakın bir pastahaneden okula giden öğrencilere velilerin bir şeyler aldığını görmüş burada oturup çayla poğaça yemiştik . Bir camiden söz edildiğini duymuş ama göze batan bir şey olmayınca hızla şehri terk etmiştim . Mayısın son günü Ankara’ya giderken yolda levhasını okuduğum dönüşte şu ağaç camii bir göreyim dedim ve şehre girdim . Bir müddet gittim meşhur camii sordum ; Ulucami deyin gösterirler yanıtıyla dolaştım ve karinayla camii buldum .Neden ? Memleket Edirne olunca camiden çok bir şey yok ve hepsi kubbeli .
Cami , arka plana dağları sokayım dedim ve çatı resmi içinde araba görüntülerini kestim . Dışardan görüldüğü kadar insanda bir ululuk hissi uyandırmıyor . Resimdende görüldüğü gibi çok penceresi var , içerde rahat çekim yapabileceğim . Bu görüntü güney cephesi doğu ve batıda kuzeye yakın kısmında iki giriş kapısı var . Yol hafif meyilli batı kapısıyla cami zemini aynı düzlemde benim girdiğim doğu kapısından zemine en az on basamakla iniliyor , çatıyı beşinci basamaktaki geniş alandan çektim . Dışardan bakınca ahşap bir yapısı görülmüyor ; içerisi çok karanlık ve öğle namazı için cemaat hazırlandığı için arzu ettiğim iç resimleri çekemedim . Dışardan cami yapısı öyle yüksek gözükmez isede dışardaki duvar yüksekliği kadar aşağıya iniliyor dolayısıyla flaşım bir otomatik makina için çok yetersiz kaldı . İçerde ahşap tavanı tutan bir sürü ağaç direk (sayamadım ) vardı . Çatı resmini hemen kapı girişine yakın bir yerden çektim ve fotografı aydınlattım . Başlıklar romalılardan kalma eserlerden . Ulucami 1275 yılında yapılmış , ben mihraba kadar gidemedim güzelmiş , benim ters yönümdeki kapıdan namaz için halk girmiye başlamıştı .

Sağdaki minare Ulu Camiine ait , soldaki meydanda tek başına duruyor .  İç Anadolu’da böyle tek başına duran minareleri daha öncede gördüğüm için pek şaşırmadım . Trakya’da da minaresiz camiler var ; bunlar depremlerde kısmen yada tamamen yıkılmışlar . Bazı minareleri Balkan Savaşı sırasında bulgarlar camileri kiliseye çevirmek için yıkmışlar , Mimar Sinan eseri olanların minareleri onarılmıştır . Ulu Camiinden biraz uzaklaşınca bir kümbet gördüm ve sergilemek için resimleri birleştirdim . Alemşah kümbetiymiş . Selçuk hükümdarı Melik Şah 1328 de yaptırmış . Kümbetin merdivenle çıkılan üst katında mihraba dönerek dini vecibelerinizi yerine getiriyorsunuz ; alt katta ise mezarlar var . Hükümdarın kardeşi Sultan Şah’ın mezarı burada .


Kümbetin merdivenlerini zor çıktım , merdiven altındaki kapıya doğru inmedim . Kümbetin içerisi kirli , duvarlar solmuş ama mihrap pırıl pırıldı . Şehrin alanındaki bir çok ev yenilenmişti , görünümleri güzeldi . Genelde iki katlı yapılar şehri oluşturuyordu .


Resim yazısı ekle




Nasreddin Hoca’nın kızının mezarı yakınında bir hamam vardı , kadınlar arabalarla hamama gidiyorlardı . Hamam binasını beğenmediğim için çekmedim . Tam karşısında bir zamanlar camii olarak kullanışmış kiliseyi resimledim . Kilisenin önünde camla kaplanmış bölümde sanırım tarihi kişilerin mezarları vardı . Ben yan taraftaki haziredeki mezartaşlarını resimlemeyi daha uygun buldum .

İlk çektiğim poz olan saat kulesinin resmini ekliyerek yazımı bitiriyorum . İki büyük eksiğim var 67 tane olan muhteşem direklerden birini şöyle çekip koyamamış olmam halbuki karanlıklar içinde parıldıyan şeyleri bu sene çok gördük ; birde Sivrihisar’a yaklaşırken görülen o kaya hisarın sivri uçlarının pozu (!)