26 Haziran 2012 Salı

2012 Haziran sonu Bornova'da

Benim Kızan Çağrı Göksel Ege Mühendislik Fakültesi son sınıf öğrencisi mezuniyet töreni için Bornova geldik  4 senedir oturduğu ev manzarası otomobil trafik akışı ... 6. kattan Gençlik caddesinin başlangıcında diğer kaldırımından okullara giden öğrenciler izleniyor . Transit ve anayolların arkası Ege Üniversitesinin yemyeşil duran bahçeleri fakülteleri gizliyor .
Ön cephedeki görüntü :



Evin hemen önündeki yeşil bahçe Jandarma'ya ait , yan tarafında ilköğretim okulu var . Resimler süper geniş açıyla çekildi , zum yapılamıyor ; arka plandakileri yaklaştırıp tekrar resimledim .



Cepheden üniversite sahasının ana bölümü çıktı , jandarma tarafına göz attım .



Bornova Jandarma'nın arkasında da Üniversite binaları çerçeveye girmiş , Gençlik Caddesinin sağlı sollu tarafında da saçılmış vaziyette Ege'nin binaları var zaten rektörlükte bu caddenin sonunda . Ön cepheden sonra arka odaya geçip ordanda Bornova Erzene mahallesinin damlarının uzağındaki yerler çerçeveye girdi .




Ön cephe güney-doğu güney-batı yönünde , arka taraftanda kuzey-batı kuzey doğu izleniyor ... Doğudaki 4 pencere de bir yurdun tam üst katının karşısında , yurdun en geniş cephesi evin karşısında ; kız öğrenci yurdu . Bu cepheyi merak uyandırması için resmetmedim .

21 Haziran 2012 Perşembe

20 Haziran 2012 de bir aceleye gelen Bursa günü

Havalar sımsıcak evden dışarı çıkamadığımız gibi tüm gün eve bağlı kalıyoruz eşime yarın sabah erkenden şehir merkezine gidelim postahanede işim var dedim . Gerçi eve yakın bankalar tarafında postahane açılmış ama e-devlet şifresi vermiyor . Yaşlanan yada yaşlılık şekeri olanlarda tiroid bezi çalışmıyor , sabah ilacı içtikten 1/2 saat sonra kahvaltı edebiliyorsunuz dolayısıyla evden çıkıp metroyla şehre inmemiz uzadı .  Özlüce'den Şehreküstü'ye varışımız 11i buldu .


PTT merkez binasına gitmek için bayır yukarı yürümeye başladık , yönümüz Kapalı Çarşı ... Önüne gelince Ulu Camii fark ettim . Edirne'deki fetret devrinde yapılan sittin camii Eskicami benzeri olan Ulu Cami Yıldırım Beyazıt tarafından inşa ettirilmiş ama camiye çevrilmesine sonradan karar verilmiş .







Hızlı bir şekilde fotografları çekip caminin karşısındaki ptt binasına girdim ve bir sıra numarası aldım . İçersi dolu , oturup sıralarını bekliyenler var ama memurları tanıyan yüzsüzlerin , çember sakallı ve kara çarşaflıların işi aksamıyor . Sıra bana iyice yaklaşırken patladım , sohbet etmekten iş yapmıyan memure ile sıraya yüzsüzleri alan kalkıp bir an önce yemeğe koştular . Bir buçuk saat sonra bir buçuk dakikada şifremi aldım .


Bu güzel hanın karşısındaki alış veriş merkezine girip biraz serinde dolaştıktan sonra yine yakınında kebab yiyip karşısından kalkan tramvaya dolaşmak için bildik .


Tramvay hızlı giderken pek görüntü alınamıyor , park probleminin büyük yaşandığı Bursa'da tarihi eserlerin çevresi hep böyle ...




Son durakta Yıldırım Beyazıd'ın heykelini oturduğum yerden resimleyip geri döndük ve ilk durakta indik . Meğer resimlediğim gülkurusu renkli han içersinde 18. yüzyıldan kalma at arabası sergileniyormuş , bir avrupa tipi binek arabasının yerine bizden bir şey kalmış olmasını daha çok dilerdim .


19 Haziran 2012 Salı

Pilav 2012 de mutluyduk ...

2012 pilavı için saat 05 te kalkıp Bursa Otogarına arabamı bırakarak 06 otobüsü ile İstanbul'a gittim ; önbahçede hazırlıklar yeni başlamışken 103den arkadaşım Sinan Orallı'ya rastladım fotograf çektirdik . 50. yıllarını kutlıyacak ağabeyler Tevfik Fikret salonuna çıkınca oda peşlerinden gitti . Baktım bu yılki süper şampiyonluk kupası geldi , bir sürü resim çektirmek için orta giriş kapısına gittim . Ben resim çektirirken lakapdaşım 103den Asım Yazıcıoğlu oğlu ile hazırlık yaparken pozun içersine girmişler .

Bu kupayla çok övünüyoruz . Başkan Ünal Aysal ve Takımın başına geçen Fatih Terim iyi bir birliktelik oluşturarak yeni bir futbol takımıyla başarıyı yakaladılar . Baskette ise tüm beklentilerimiz gitti ...
Bekleşirken 40. yıllarını kutlıyan 104lü arkadaşlarımı aradım onları ararken 101 ve 102 devrelerinin fotograflarını çektim .













1878de öldürülen Mehmet'in ikiz oğlu Osman'ın soyundan gelen ben Ümit Özmerdiven yine Mehmet'in ikiz oğlu Ahmet'in soyundan gelen Ali Sinan Varlık'la pilavda buluştuk . Kardeşim Ali Sinan her pilavda gelir beni arar bulur . Ali Sinan mektebe ilkokuldan başlıyanlardan , 108 devresi ile mezun oldu . Tesadüf aynı yıl mektebe başlamışız . Pilava oğlu Ali Can ile katıldı.
Beraber sohbet edip bu anı görüntületirken yanımızda bir şamata koptu . 101den ağabeyim Mehmet Taylan kupa kaldıranların önünde yerini almıştı hemen bir poz çektim .
Mehmet Ağabey benden iki yaş büyük ama mektebi bitiren oğlu Ali'den kocaman iki toruna sahip .

Bu arada tanıdık kardeşlerimle sohbet ederken bizide karelere soktular . Annemi ziyarete gitmek için hazırlık yaparken beklediklerim nihayet geldiler ... 25. yılını kutlıyan matematik öğretmenliğini yaptığım 119. devreden teyzemin damadı Mustafa Özdemir eşi yeğenim Zeynep Gülay oğlu Eren Tuna ile buluştum . Kızan yorulup uyuduğu için yerlerinden kıpırdamamışlar .



16 Haziran 2012 Cumartesi

Mehmet Özmerdiven

Merdivenoğlu Mehmet dedem 1898 de adı Suhindol'a çevrilen kasabada Merdivenov olarak doğmuştur . Osmanoğullarının ruslara yenilmesi sırasında Balkanların kuzeyindeki türk nufus savaş , kıyım ve göç nedenleriyle azalmıştır . Eski bulgar kırallıklarına başkentlik eden Veliko Tırnovo bölgesi en tutucu en türk düşmanı bir yerdir ve bu özelliği halen devam etmektedir . Böyle bir yerde ilk öğrenimini zar zor bitirmiş ve her türlü işte çalışmıştır . Bölgenin başlıca geçim kaynağı bağcılık şarapçılıktır . Önemli bir toprak olmayınca devamlılığı olan bir zanaat için bir bulgar ustadan ayakkabı imalat ve tamiratını öğrenmiştir . Hiç türklerin olmadığı yerlerde arnavut ortak ile meyhanecilikte yapmıştır . Politik olarak "bulgar halk çiftçi birliği" yada 1919 - 1923 yılları arasında iktidarda olduğu şekliyle "köylü partisi" aktif üyesiydi . 1922 yılında Hasan Alimanoğlu'nun ortaokul okumuş usta terzi olmuş kızı Nuriye ile 1922 de evlendi . 23 te Osman 25 te Fatma doğdu .  Parti yoksul köylülere toprak dağıtılmasını , vergi ve yargı sistemlerinin gözden geçirilmesini , zorunlu çalışma sistemini getirilmesini ve devletin dış politikasının yeniden düzenlenmesini öngören bir reform programını uygulamaya koydu. Uygulamalarıyla halkın desteğini kazanan parti 1923 seçimlerinde oyların yüzde 52'sini aldı. Ama öteki siyasi grupların ve askeri önderlerin tepkisini çekti. Çiftçi Birliği hükümeti Haziran 1923'teki hükümet darbesiyle yıkıldı, Stamboliyski ile partinin öteki önderleri öldürüldü.
Aile zor geçiniyordu , Mehmet Çiftçi partili olduğu için sürekli tehtidler alıyordu , çok para kazanma umuduyla Amerika Birleşik Devletlerine gitmeye karar verdi . 1928 yılında ailesini amca oğullarına ve kayınpederinin ailesine emanet edip Romanya'ya geçip Bükreş'ten bir gemi ile Amerika'ya doğru yola çıktı . Gemi Akdeniz'i geçtikten sonra Portekize uğradı , burada bir kaç gün kaldıktan sonra New York'a doğru yola çıktı . Gemi New York açıklarında bir ay bekledi ama ne malların ne yolcuların indirebildi . Zor durumdaki kaptan vaziyeti düzeltmek için gemiyi Buenes Aires'e Arjantin'e götürdü .






Karşılıklı gönderilen resimleri astım , dedemin Arjantin'de olabildiğince iyi giyindiğini söyliyebilirim . Arjantin'de Osmanlıdan ayrılmış ülkelerden yada topraklarından göç etmişlerden özellikle ermenilerden yakınlık ve dostluk görmüştür . Bir çok zırai işte ustabaşı olarak çalışsada o yıllarda Arjantin'de en çok ekilen şeker kamışıdır . İşten işe koşsada ancak geri dönecek kadar para biriktirir . 1928 - 1936 yılları arası ekonomik kriz yükselmiş ve devam etmektedir ... 1936 yılında kayınpederi Hasan Alimanoğlu ( 1874-1947 )   oğulları Salim Ziya ( Kendilik ) ve Mümin'in ( Pekgin ) aileleriyle birlikte göç etmek için izin almışlar  ve Türkiye'ye gelmişlerdir . Mehmet dedem bu göç izni ve yolculuğu için geç kalmıştır 1937 yılında Bulgarya'ya döner . Karı koca Türkiye'ye gitme kararı alırlar kızı orta 1 e oğlu orta 2 e başlamıştır . Her şeylerini satıp bir ayakkabı bir elbise dikiş makinası alırlar hiç başka bir şey yanlarına almadan kapalı karanlık bir havada Tunca nehri üzerinden bir kayıkla Edirne'ye geçerler . Zor yaşam başlamıştır ; çocuklar okula  büyükler çalışmıya giderler ; Edirne'de de yaşam koşulları çok ağırdır . Mehmet ayakkabı tamirciliğine , Nuriye pijama gömlek dikimine başlar . Devletin verdiği tarlanın kurak bölümünde üzüm  sulak olan kısmında yonca yetiştirmiye başlarlar . 
Edirne 'de nufus idaresi "oğul" , "oğlu" , "oğulları" eklerinin göç ile gelenlere kullandırtmayınca dedem Özmerdiven soy adını tercih eder .

15 Haziran 2012 Cuma

Sühindal'lı Merdivenoğlu Ailesi


Orhan Gazi zamanında Süleyman Paşa ve onun kol ucundaki Hacı İl Bey ile Gazi Evrenos Beyler Trakya'yı feth etmiye başlarlar . Sultan Murad Hüdevenigar ve veziri Çandarlı Ali Paşa'yla Balkanlar'ın zaptı başlar . Sırp kıralı Lazar , Bosna kıralı Tvrko , Hırvat ve Arnavut prensleri birleşir Pleşnik'teki savaşta Kara  Timurtaş Paşa'yı yenerler . Bu arada Macar kıralı , Bulgar çarı ve Dobruca prensi bir haçlı ittifakı kurma kararı alırlar . Murad Hüdavendigar ( I. ) bu duyumları alınca Çandarlı'yı Bulgar ve Dobrucalıların üzerine gönderir , 1388 de Tuna'nın güneyindeki Plevne ve Lofça kaleleri ele geçirilir . Evliya Çelebi'nin anlatımına göre Tırnovo'da oturan bulgar çarı Şişman'ı yenen Gazi Mihal Bey'e buraları ocaklık ( hak babadan oğula geçen ) olarak verilmiştir . Burada yeni bir köy kurulmuş ve adı hala aynı kalan : Mihalsa .Bu köyün 15 km doğusunda atalarım Sühindal'da oturmuşlardır . Göç ettikleri yer olarak Ankara - Kırşehir arasına işaret ederler ve bu yöreye ait türkü ve oyunları bilirler .
Sühindal yada yeni adıyla Suhindol  Bulgarya'nın Veliko Tırnovo iline bağlı kasabadır . Bir dağ kasabası olduğu için daha çok bağcılık yapılır . Tüm dünyada merlot cinsi şarabı meşhur ve aranandır . Buradaki bağcılar kooperatifinin adı "Gamza" olup , gamza yerel şarap markasıyla tanınmıştır . Büyükanne tarafından akrabalarımdan "Suhindol" soyadını alanlar olmuştur .
Koca Merdivenoğlu Osman ( 1798 - 1879 ) , Mehmet ( 1827 - 1878 ) , Osman ( 1868 - 1914 ) , Mehmet ( 1898 - 1974 ) , Osman ( 1923 - 1995 ) 'dan aktarılan bilgilerle ailemizi tanıyoruz .
Rumi takvim 1293 yılında Osmanlı - Rus savaşı başlıyor ve Yeşilköy'de ağır şartlarla 3 Mart 1788 de bir anlaşma imzalanıyor ; Kuzey Bulgaristan bağımsızlığına kavuşuyor . Savaşın başlamasıyla 1877 de Sühindallıların bir bölümü göç ederek Bursa'ya geliyor ve Nilüfer köyünü kuruyorlar . 1788 in yaz aylarında bir bulgar papazın öncülüğünde  bulgar çapulcular  bazı türklerin ellerini bağlıyarak batak göle götürüyorlar . Burada arkadaşlarının öldürüldüğünü görünce Mehmet dedemiz yanındaki bulgarın boyun kısmını ısırmış , kendi köyünde oturan Kargaoğlu Yuvan arkadaşını kurtarmak için atılmış ve ikisinin arasına koluyla girmiş  ; dede boynu bıraktıysada bu kez Yuvan'ı ağzıyla omuzundan yakalamış ... Bulgarlar sırtına "pistole" ile ateş etmişlersede rakibiyle birlikte batağa batmış ; Yuvan kopan etleri , kırılan kemiği ve mikrop kapan yaraları nedeniyle da üç hafta sonra ölür . ( Mehmet'in oğlu Osman'ın ikizi Ahmet'in torunları ise Yuvan'ın kılıçla öldürmek için saldırdığında bir tos ile göl kenarında çamura battığını ve Mehmet dedenin rakibinin üstüne çöküp kolunu ısırarak parçaladığını şaşkınlıkları geçen bulgar çetesininde ateş ederek sırtından iki defa vurduklarını aktarırlar .) Mehmet'in oğlu Ahmet'te Balkan savaşında angariye ( yani zorunlu çalışma ) için Edirne'ye götürülür , ayağından sakatlanır ve mikrop kaptığı için ölür .

1898 de doğan Mehmet dede 1906 doğumlu Nuriye babamle evlenir , resimde Nuriye kucağında kızı Fatma Mehmet kucağında Osman ve yanlarında Nuriye'nin kardeşi Salim'in eşi Fatma  .




Merdivenoğlu Mehmet çalışmak için Birleşik Devletlere doğru yola çıkar ancak ekonomik kıriz nedeniyle ülkeye giremez , Bükreş'ten yola çıkmış gemi onları Arjantin'e götürür . Arjantin'de Osmanlı topraklarından göç etmiş Ermenilerden büyük yakınlık ve yardım görür . Arjantin'den güç bela Bulgarya'ya geri döner aileyi terzi olarak geçindiren babannemle almanların Bulgarya'yı istila ettikleri gün Edirne'ye gelirler . Sultanbeyazıd mahallesi Alişpaşa caddesindeki evde fotograf çektirmişler . Alttaki resimde yalnızlar aslında benimle de beraraber bir kareye girmiş resmin devamı da var ...





Babam Dr. Osman ile gittiğimiz bir düğünde ailecek resim çektirmişiz . Edirne Lisesinin orta ve lise sınıflarında her yıl iftahar listesine geçip tüm türkiyede yayınlanan milli eğitim bakanlığı takdir kitaplarında soyadı merdiven merdivenoğlu merdivenci merdiven ve son olarak özmerdiven olarak geçmiş ...


Öğretmen Eşim Asuman'ın yetişmelerinde büyük emek verdiği  kızanlarım Gökhun ve Göksel'le .

13 Haziran 2012 Çarşamba

Sivrihisar / Eskişehir



Sivrihisar yada eski adıyla Karahisar
Bursa’dan Ankara’ya gidip gelirken hep Sivrihisar’dan geçiyoruz ; bir kere içeri girip kahvaltı edelim dediydik ve alana kadar gidip geri dönmüş çıkışa yakın bir pastahaneden okula giden öğrencilere velilerin bir şeyler aldığını görmüş burada oturup çayla poğaça yemiştik . Bir camiden söz edildiğini duymuş ama göze batan bir şey olmayınca hızla şehri terk etmiştim . Mayısın son günü Ankara’ya giderken yolda levhasını okuduğum dönüşte şu ağaç camii bir göreyim dedim ve şehre girdim . Bir müddet gittim meşhur camii sordum ; Ulucami deyin gösterirler yanıtıyla dolaştım ve karinayla camii buldum .Neden ? Memleket Edirne olunca camiden çok bir şey yok ve hepsi kubbeli .
Cami , arka plana dağları sokayım dedim ve çatı resmi içinde araba görüntülerini kestim . Dışardan görüldüğü kadar insanda bir ululuk hissi uyandırmıyor . Resimdende görüldüğü gibi çok penceresi var , içerde rahat çekim yapabileceğim . Bu görüntü güney cephesi doğu ve batıda kuzeye yakın kısmında iki giriş kapısı var . Yol hafif meyilli batı kapısıyla cami zemini aynı düzlemde benim girdiğim doğu kapısından zemine en az on basamakla iniliyor , çatıyı beşinci basamaktaki geniş alandan çektim . Dışardan bakınca ahşap bir yapısı görülmüyor ; içerisi çok karanlık ve öğle namazı için cemaat hazırlandığı için arzu ettiğim iç resimleri çekemedim . Dışardan cami yapısı öyle yüksek gözükmez isede dışardaki duvar yüksekliği kadar aşağıya iniliyor dolayısıyla flaşım bir otomatik makina için çok yetersiz kaldı . İçerde ahşap tavanı tutan bir sürü ağaç direk (sayamadım ) vardı . Çatı resmini hemen kapı girişine yakın bir yerden çektim ve fotografı aydınlattım . Başlıklar romalılardan kalma eserlerden . Ulucami 1275 yılında yapılmış , ben mihraba kadar gidemedim güzelmiş , benim ters yönümdeki kapıdan namaz için halk girmiye başlamıştı .

Sağdaki minare Ulu Camiine ait , soldaki meydanda tek başına duruyor .  İç Anadolu’da böyle tek başına duran minareleri daha öncede gördüğüm için pek şaşırmadım . Trakya’da da minaresiz camiler var ; bunlar depremlerde kısmen yada tamamen yıkılmışlar . Bazı minareleri Balkan Savaşı sırasında bulgarlar camileri kiliseye çevirmek için yıkmışlar , Mimar Sinan eseri olanların minareleri onarılmıştır . Ulu Camiinden biraz uzaklaşınca bir kümbet gördüm ve sergilemek için resimleri birleştirdim . Alemşah kümbetiymiş . Selçuk hükümdarı Melik Şah 1328 de yaptırmış . Kümbetin merdivenle çıkılan üst katında mihraba dönerek dini vecibelerinizi yerine getiriyorsunuz ; alt katta ise mezarlar var . Hükümdarın kardeşi Sultan Şah’ın mezarı burada .


Kümbetin merdivenlerini zor çıktım , merdiven altındaki kapıya doğru inmedim . Kümbetin içerisi kirli , duvarlar solmuş ama mihrap pırıl pırıldı . Şehrin alanındaki bir çok ev yenilenmişti , görünümleri güzeldi . Genelde iki katlı yapılar şehri oluşturuyordu .


Resim yazısı ekle




Nasreddin Hoca’nın kızının mezarı yakınında bir hamam vardı , kadınlar arabalarla hamama gidiyorlardı . Hamam binasını beğenmediğim için çekmedim . Tam karşısında bir zamanlar camii olarak kullanışmış kiliseyi resimledim . Kilisenin önünde camla kaplanmış bölümde sanırım tarihi kişilerin mezarları vardı . Ben yan taraftaki haziredeki mezartaşlarını resimlemeyi daha uygun buldum .

İlk çektiğim poz olan saat kulesinin resmini ekliyerek yazımı bitiriyorum . İki büyük eksiğim var 67 tane olan muhteşem direklerden birini şöyle çekip koyamamış olmam halbuki karanlıklar içinde parıldıyan şeyleri bu sene çok gördük ; birde Sivrihisar’a yaklaşırken görülen o kaya hisarın sivri uçlarının pozu (!)